11-HUD

90-Hasılı bunları sakın unutmayın Rabbinizden mağfiret dileyin ve O'na tevbe ile yönelin, çünkü o benim Rabbim çok merhametli, çok sevgilidir, çok şefkatlidir. Binaenaleyh günahlarınız ne kadar çok olursa olsun, vazgeçer de bağışlanma dilerseniz, tevbe ederseniz, rahmetine erer, sevgisine ve muhabbetine nail olursunuz.

91-İşte bu güzel öğütlere kavmi ne dedi bilir misiniz?

Ey Şu'ayb, dediler söylediklerinden çoğunu pek anlamıyoruz. Anlamıyorlardı, çünkü kulak vermiyorlardı, dikkatle dinlemiyorlardı, vahiy ve nübüvvete önem vermiyorlardı. Genellikle bütün fena insanlarda olduğu gibi, herkesin arzularını kendi arzu ve istekleri gibi zannettiklerinden dolayı, bir insanın dünya çıkarlarından ve kişisel duygulardan kurtularak, sırf Allah rızası için çalışıp çabalayacağını "Ben ıslahtan başka bir şey istemiyorum." sözünde samimi olacağını kafalarına sığdıramıyorlardı. İhlas ve tevekkülün ne olduğunu anlayabilmeleri için kendilerinde de biraz ihlas ve tevekkül bulunması gerekiyordu. Kendilerinde böyle bir duygu bulamadıkları, özellikle tevhid inancını tanımadıkları için kör bir tabiatçı kafayla düşündüklerinden, beşerin işlediği günahlarla birtakım semavi afetler arasında bir ilişki bulunabileceğine ihtimal vermiyorlardı. Allah'ı bırakıp, şuna buna tapmakla, ölçüyü, teraziyi, eksik yapmakla, fitne fesat çıkarmakla dünyadaki düzenin bozulacağını, tufanlar ve zelzeleler olacağını anlamıyorlardı. Velhasıl sarih ve apaçık olan bu sözlere inanmak istemiyorlar, bu gibi sözlerin arkasında gizli niyetler, art düşünceler ve başka maksatlar aramaya çalışıyorlar, bu sözlerden gocunuyorlar da "biz senin söylediklerinin çoğundan bir şey anlamıyoruz", "sen ne demek istiyorsun?" "Ben neye güvenip de bizi böyle tehdit ediyorsun?" Kesinlikle biz seni kendi içimizde zayıf biri olarak görüyoruz, eğer rahtın (yani hısım akrabandan, saygı duyduğumuz yakınlarından beş on kişi) olmasaydı muhakkak ki seni recmederdik, taşa tutar, öldürürdük. Sen bize karşı güçlü biri değilsin, aziz değilsin. Yani bizim gözümüzde şahsen senin bir değerin, bir önemin yoktur, bize göre sen hatırı sayılan, kıymet verilen biri değilsin. Yani sana saygımızdan dolayı değil, senin yakınlarından olup da bizimle beraber olan, sana uymayıp bizim dinimizde bulunan bir kaç hısım akraban var ki, işte biz onların hatırı için şimdiye kadar sana dokunmadık.

92-Hz. Şu'ayb, bunlara şöyle cevap verdi:

Ey Kavmim, dedi benim hısım akrabam, size Allah'dan daha mı değerli? Yani, ben size ancak Allah'a dayandığımı, O'na güvendiğimi ve muvaffakiyetimi yalnızca O'ndan beklediğimi söylemiş ve binaenaleyh değer ve kuvvetimin başkasıyla değil, yalnız Allah ile olduğunu anlatmış iken size göre benim birkaç yakınım mı Allah'dan daha değerli oluyor da "eğer rahtın olmasa" diyorsunuz. Oysa siz Allah'ı unutup arkanıza attınız. Arkaya atılmış, unutulmuş, kıymetsiz, geçersiz bir şey gibi hiçe saydınız, hesaba katmadınız, O'na ve emirlerine hiç değer vermediniz. Çünkü ancak O'na dayanan ve ancak O'nun emriyle hareket eden bana da önem vermediniz ve O'nun beyyinesiyle, O'nun vahyi ile bildirdiğim açık öğütlerime kulak vermediniz. Allah'ı düşünmediğiniz için söylediklerimi de anlamak istemediniz, "birşey anlamıyoruz" deyip çıktınız. Üstelik yakınların olmasaydı seni recmederdik diyerek tehdide kalkıştınız. Şunu iyi bilin ki, Rabb'im yaptığınız ve yapacağınız her şeyi kuşatmıştır. O'ndan hiçbir şey gizli kalmaz, hiçbir şey O'nun kudretinin dışında kalmaz ve hiçbir kuvvet O'nun izzet ve şanına, değer ve önemine gölge düşüremez. Şu halde her ne yaparsanız mutlaka cezanızı verir.

Ana Sayfa