8-ENFAL SURESİ
50- Ey
Muhatap! Sen o kâfirleri, melekler onların yüzlerine
ve kıçlarına vurarak ve haydi bakalım tadın ateş azabını,
51- işte bu,
kendi ellerinizin sunduğu cürmünüz, bir de
Allah'ın kullarına hiçbir şekilde zalim olmaması sebebiyle böyledir,
diyerek, canlarını alırken bir görecek olsaydın, ne feci bir şey görmüş
olacaktın! Acaba o sırada bunların o feci halleri ortada değil miydi,
görülmüyor muydu? O halde "görecek olsa idin" diye görülmemiş bir feci
olayı bu tarzda tasvir buyurmanın hikmeti nedir?
Bu şekilde
bir tasvir, özellikle şunu gösteriyor ki; kâfir
kimsenin bedeninden ruhu kabzolunurken onun hakikatte neler çektiğini
ve nasıl yanarak gittiğini dışardakilerin görüp müşahede etmesi mümkün
değildir. Bunu ihtar ederken şuna da işaret ediyor ki, kâfirin ruhu,
dünyaya yönelik iken bedeninden kabzolunduğu nezi' halinde, dünyadan
döner ahirete yönelir ve halbuki o, küfründen dolayı ahiret âleminde
karanlıklardan başka bir şey müşahede etmez. Dünyaya ve cismani hazlara
şiddetle muhabbetinden dolayı o vakit bu ayrılık anında, bu kopmadan ve
uzaklaşmadan öyle bir elem ve hasret duyar, öyle bir acı çeker ki,
yanar da yanar. Bu yanmadan dolayı her türlü nurdan mahrum olarak
önünde azab, ardında lanet olarak o karanlığa atılır. Ve artık yeniden
dirilişinde de mahşer yerinde haşrolunuşunda da bu minval üzere acıları
sürer gider. Bunların bu
gidişi:
52- 53.
Bu, yani
bu âdetin böyle olması, bütün bunların başlarına
gelen cezaların ve ikabın böylece kendi amellerine, dayanması şu iki
sebep iledir ki,
Allah Teâlâ
bir kavme, bir topluma ihsan ettiği nimeti
durup dururken değiştirecek değildir. Ta onlar kendilerindekini
değiştirinceye kadar.
Yani onlar o nimete erdikleri zaman kendilerinde
o nimete sebep ve vesile olan fıtri misakı, ahlâk ve güzel amelleri,
kendileri bozup değiştirinceye kadar, huylarını değiştirinceye kadar
Allah'ın o nimeti değiştirmesi, Allah'ın âdetlerinden değildir. İlâhî
âdet kişisel sebeplere dayalı olarak verdiği nimetin değişmesini de
yine kişisel huyların ve davranışların değişmesi sebebine bağlamıştır.
Ki insanın sorumluluğu da buna dayanır. Sebeplerin birincisi işte
budur.
İkincisi de Allah kesinlikle herşeyi işitir ve bilir. Çünkü
Allah herkesin içyüzünü bilir, ne söylediğini de işitir. Onun gözünden
hiç kimse birşey kaçıramayacağı için, O da ona göre hesaba çeker. Şu
halde akıl ve irade, küfür ve iman , ahlâk ve amel gibi kişisel
sebeplere bağlı olan nimetlerin dışındaki doğrudan doğruya alınıp
verilen nimetler bu konunun dışındadır. Hiç şüphe yok ki, bu konuda
bütün kişisel sebeplerin kıymeti, nimet veya nimet sayılan şeylerin
gerçek yüzünü tanıtan âyetleri tanıyıp tanımamaktan ileri gelmektedir.
Bir kimsenin kendi fıtratını ve
fıtratla ilgili ahdini bozması ve
kendisine varid olan sezgi ve delillerin yardımıyla hakkı duymaması ve
duymak istememesi elindeki nimetin değişmesine sebep olur. Yine
bir
kavmin kendi içinde veya dışında bulunan ve kendilerine ilâhî ahkamı
tebliğ eden hak rehberlerinin davetini duymak ve tanımak istememesi,
toplumsal şuur ve zihniyetlerinde öyle bir bozukluktur ki, bu da
onların ellerindeki nimetlerin değişmesine ve elden çıkmasına sebep
olur.
İşte bu huy
ve şahsiyet değişikliği: