90- Bunların
kendilerini uğruna sattıkları şey ne kadar fena, ne kadar çirkindir! ki Allah'ın
indirdiği mübarek kitaba ve Hz. Muhammed'in risaletine küfretmeleri, hem de pek
alçak, pek rezilane bir sebeple küfretmeleridir. Bilir misiniz onlar buna niçin
küfrettiler? Allah'ın kullarından dilediği bir kuluna, sırf lütuf ve kereminden
ihsan olarak, peyderpey nimet indirmesine, onu ahir zaman nebisi yapmasına karşı
bağyen, yani o peygamberliğin doğrudan doğruya kendilerine indirilmesini
istediklerinden, bu peygamber bizden, bizim ırkımızdan değil diye bencillik ve
kıskançlık sebebiyle inkâr ettiler. Daha önceleri "O peygamber gelecektir,
gelmek üzeredir... Biz onunla fetihler yapacağız." deyip dururken, o gelince her
şeyi unutup insanlıktan çıktılar. "O söylediklerimiz yalanmış." dediler,
kendilerini böyle bir küfre sattılar, sattılar da daha önce mahkum oldukları
gazaptan kurtulup halas olacakları bir sırada, döndüler, dolaştılar yeni bir
gazaba müstahak oldular. Vaktiyle kendilerini Firavun'un kötü baskılarından
kurtaran ve bu suretle büyük bir imtihana çeken Ce n ab-ı Allah, kendilerini
âlemlere üstün kılmışken onlar bu faziletleri kendilerine kazandıran
peygamberleri, önce inkâr edip, sonra da öldüre öldüre en nihayet imtihanın
sonucunda Allah'ın gazabına uğramışlar, nimetleri gitmiş, vatanları ve
devletleri mahv o lmuş, kendileri şu veya bu milletin hükmü altında yaşamak
zorunda kalmış, zillet ve meskenete düşmüş, nihayet ellerindeki kitabın hükmünce
son bir ümitleri kalmış idi. O da Hz. Musa'ya benzeyen ve onları daha önce
olduğu gibi gazaptan, bu zillet ve mesken e tten kurtaracak olan ahir zaman
nebisine iman edip, uymaları idi. Bu ümitle yaşarken ve müşriklere karşı onunla
iftihar edip, o sayede üstün geleceklerine inanırlarken, tam o peygamberin
gelip, aradıklarını buldukları ve yanlarındaki kitabın (Tevrat'ın) h ü kmü olan
bu ümitlerini gerçekleştirmek için Kur'ân-ı Azîmüşşan, kendilerini "Siz
verdiğiniz ahdinizi yerine getirin, Ben de size olan ahdimi yerine getireyim."
(Bakara, 2/40) ve "Yanınızdaki kitabı doğrulayan bir kitap olarak indirdiğim
Kur'ân'a iman edin." (Bakara, 2/41) diye ilâhî emrine davet ettiği sırada sırf
kıskançlık yüzünden sözlerinden döndüler. "Vakti geldi." dedikleri peygamberi,
"Hayır beklediğimiz bu değilmiş, daha onun vakti gelmemiş, bu bizden değil,
Araptandır." diyerek inkâr ettiler. Tıpkı İblis'in Hz. Âdem'e karşı yaptığı
gibi, kibirlenip baş kaldırdılar. Allah'ın emirlerine ve davetlerine
"kalblerimiz kabuk bağlamış" dediler ve bu inkârı yaparken kendi sözlerini ve
ellerindeki kitabın o yegâne ümidi veren hükmünü de geçersiz kılı p yalan saymak
suretiyle kendi kendilerini rezil ve rüsvay eylediler. Hasılı bu bezirgânlar
kendilerini bu kadar fena bir küfre sattılar ve bundan dolayı eski gazap üzerine
tekrar bir gazaba daha layık ve müstahak oldular. Gerçek şu ki, kâfirlerin hakkı
da mühîn, yani ihanet edici, hakarete uğratıcı, zelîl edici bir azaptır. Bunlar
öyle kâfirlerdir ki, Allah'a, peygambere, hatta kendilerine bile sözle veya fiil
ve davranışla küfrederler de bununla beraber üstelik yalan yere imandan dem
vururlar. Şöyle k
i: