68-Görüldüğü gibi bu
emirde genel olarak herhangi bir sığır kesilmesi teklif edilmişti. Aslında
derhal o emre uyup rastgele bir sığır kesiverselerdi emir yerine gelmiş ve
maksat hasıl olmuş olacaktı. Fakat onlar önceki hayretlerine karşılık tebliğin
ciddiyetini farkedince aralarında işi büyüttüler, birbirleriyle müşavere ederek,
kendi gönüllerinden nadir b u lunur çok özel bir bakare tasavvur ettiler. Bunun
üzerine akılları sıra kurnazca davranıp Hz. Musa'yı imtihan etmek istediler de
dediler ki; Rabbine bizim için dua et, bize onun ne olduğunu, mahiyetini beyan
etsin. mahiyetten, yani cinsin hakikatind e n sorudur. Demek ki, bunlar
herşeyden önce o bakarenin hakikat mi, yoksa mecaz mı olduğunu anlamak
istiyorlardı. Buna karşılık gerçek bir bakara olduğu anlaşıldığından onun
özellikleri şu suretle beyan buyuruldu: Musa dedi ki; Cenab-ı Allah şöyle
buyuruyor: o bir bakaradır ki; ne pek yaşlı, farımış, ne de pek taze, bâkir
ikisi ortası, tam güçlü, kuvvetli bir dinç, şimdi emrolunduğunuz şeyi hemen
yapınız.
69-Bunun üzerine yine emri
yerine getirmeye yanaşmadılar, bizim için Rabbine dua et, o bakaranın rengi
nedir, bize onu beyan ediversin dediler. Musa dedi ki; Allah şöyle buyuruyor: o,
öyle sarı bir bakaradır ki, rengi artık sarının en parlağı, en halisi, bakanlara
sürur ve neşe verecek, gözünü ve gönlünü açacak derecede güzel ve
sevimlisi.
70-Bu açıklamaya dahi kanaat
getirmediler de dediler ki; bizim için Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu
açıklasın, zira bu bakara bize müteşabih (üstü kapalı), karışık geldi, onun
hangi bakare olduğunu kestiremedik. Biz onun kendine mahsus özelliklerini
istedikçe bize onun genel vasıfları açıklanıyor, ve inşaallah biz her halde yola
geleceğiz, yahut kesmenin yolunu bulacağız.
71- Musa buna da dedi ki; Allah şöyle buyuruyor: o
öyle bir bakaredir ki; boyunduruk altında ezgin değil, ne toprak sürer, ne de
ekin sular, belki başıboş, her ayıptan sâlim, hiçbir lekesi, alacası
yoktur.
Bu cevabı alınca, bunda gönüllerinden geçirdikleri
şekil ve sureti bulmuş oldular ve nihayet gerçeği itiraf ederek, işte şimdi tam
doğruyu söyledin, dediler.
Hikâye olunduğuna göre; dindar ve salih bir
ihtiyarın tam bu vasıfları taşıyan bir buzağısı ve bir de çocuğu varmış. İhtiyar
bu buzağıyı bir ormana götürmüş ve Allah'a emanet ederek bırakmış. "Ey Rabb'im,
bunu çocuğum büyüyünceye kadar sana emanet ediyorum..." demiş. Sonra ihtiyar
vefat etmiş. İşte o buzağı da böylece ilâhî himayede büyümüş, bu sırada çocuk da
yetişmiş ve bu olay meydana gelmiş. Araya araya o bakareyi bulmuşlar ve derisi
dolusunca altın vererek onu satın almışlar. Nihayet onu bulup kestiler, ve
halbuki kesmeye yanaşmıyorlardı, nerdeyse kesmeyeceklerdi. Bu işi gözlerinde o
kadar büyütmüşlerdi ki, bunun için Hz. Musa'yı, durmadan sordukları sorularla
rahatsız ediyorlardı. Hatta bazıları, onların bu işi kırk sene sürüklediklerini
rivayet etmişlerdir. Nihayet ilâhî vahyin zoru ile emri yerine getirdiler. İşin
başlangıcında alelade bir bakara kesmekle işin içinden çıkabilecek durumda
idiler, fakat pek ziyade gözde büyütmeleri ve olmayacak bir iş sanmaları
yüzünden bu iş kendilerine çok pahalıya mal oldu. Düşünebilenler için bu bakara
kıssasının incelikleri ve acaiplikleri pek çok ibretlerle doludur. Bundan dolayı genel
anlamda hatırlatıldıktan sonra yine İsrailoğulları'na hitaben bu emrin en
mucizeli bir sonucu şu şekilde hatırlatılıyor: