64- Sonra siz bunun
arkasından yine yüz çevirdiniz, verdiğiniz sözde durmadınız, onu kuvvetle
tutmadınız, kitabın içindeki emir ve yasaklara uymayı ihmal ettiniz. O derecede
ki, üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti sizi koruyor olmasa idi ve size tekrar
tekrar peygamberler göndermeseydi büsbütün zarar içinde kalırdınız, kendinize ve
nesillerinize çok zarar vermiş olurdunuz. "Biz ne yaptık ki?" diyeceksiniz.
Yaptıklarınızın bazıları size yukarıda hatırlatılmıştı, burada şimdi şu kadarını
söyleyelim ki: Sebt, yani Cumartesi günü mânâsına isim olduğu gibi, bu güne
saygı gösterme, onda dünya işi yapmayıp, yalnızca ibadet etme mânâsına masdar da
olur.
65-İşte burada böyledir; siz
herhalde içinizden Cumartesi gününe saygı gösterme hususundaki dinî yasakları
çiğneyenleri bilirsiniz. A'râf sûresinde "Onlara deniz kıyısında bulunan o
kasaba halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi günü yasağına saygısızlık
gösterip haddi aşıyorlardı, balıklar da onlara o gün akın akın geliyorlardı..."
(A'râf, 7/163) âyetinde açıklandığı üzere, deniz kıyısında bulunan bir kasabada
Cumartesi günü yasağına saygı göstermeyip, dinin koyduğu kuralı hiçe saymışlardı
da Biz de onlara "Maymun olun, sürünün!" dedik.
66- ve bu hadiseyi hem
o zaman hazır olanlara, hem de arkadan geleceklere bir tesirli ibret, etkili bir
gözdağı yaptık, korunacaklara da unutulmayacak bir öğüt, bir mev'iza kıldık.
Onlar verdikleri sözde durmadılar. Ahde vefa etmek, insanlık borcu ve gereği
iken ona yanaşmadılar. İşte bu sebeple insanlığın gereklerinden olan ilim ve
idrak, marifet ve iz'andan mahrum edilerek maymun kılıklı, sefil, boynu bükük ve
sürünen kimseler oldular, ki, buna "mesh" tabir olunur.
- Bunlar dış görünüşüyle kuyruklu maymunlara mı
döndüler?
- Yoksa dış görünüşüyle insan şeklinde oldukları
halde iç dünyaları ve huyları itibariyle manen maymun gibi mi oldular?
Bunun tefsirinde iki
görüş vardır.
- Tefsircilerden pek çoğu, âyetin lafzına ve dış
yüzüne nazaran tam ve gerçek mesih (suret değişikliği) olduğunu
söylemişlerdir.
- Fakat Mücahid ve onun izinden giden diğer
tefsirciler, bu hükmün temsilî olduğunu, şu halde meshin manevî olması
gerektiğini savunmuşlardır. Ki, zamanımızın anlayışına bu daha uygun
görünmektedir. Gerçi hakikate nazaran, suretçe değişiklik manevi değişmeden
daha müşkil ve daha mühim değildir. İnsanlık şiarlarının söndüğü bir bedenin
dış yüzüyle dahi maymun suretini alıvermesi, iyi düşünülürse, hemen hemen
normal bile görülebilir. Allah korusun çeşitli kötü hastalıklar ile kılığını
değiştirmiş nice bedenlere tesadüf edilegelmiştir. Fakat hayvan şekilleri
içinden bilhassa maymun suretinin zikredilmesi herhalde manevi meshin
ehemmiyetine bir karine gibidir. Aslında insan ile maymun arasındaki gerçek
fark, yalnızca bir kıl, bir kuyruk farkı değildir. Akıl, mantık, huy ve ahlâk
farkıdır. Maymunun bütün hüneri taklit hissinin gelişmişliğindedir. İnsanın
yaptığı hareketleri gören maymun onu derhal taklit eder. Bu taklit özelliği,
birçoklarının nazarında maymunu insana adeta yaklaştırır. Halbuki maymunun
önünde günlerce ateş yakınız, soğuk günlerde karşısında ısınmayı gösteriniz,
sonra onu alıp bir kıra götürünüz, yanına kibrit, çıra, odun, kömür koyunuz, o
yine de üşüdüğü zaman bunları bir araya getirip bir ateş yakamaz ve ısınmayı
başaramaz. Bu kadarcık bile mantık ilişkisi gösteremez. Artık bunun üzerine
terettüp edecek diğer aklî işlemlerin derecesini tasavvur ediniz. İşte manevi
dünyası meshe uğramış olan insanlar da böyledir: Onlar kör bir taklitten başka
birşey yapamaz ve hayvanî duygularından öteye geçemezler. Bir bakıma insan
gibi görünürler, hakikatte ise maymundan başka birşey değildirler. Fındığı
kırar yerler de bir fındık ağacı dikmeyi akıl edemezler, (Onlar hayvanlar
gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar." (A'râf, 7/179).
Onbirinci
hatırlatmada, bu sûrenin bu ismi almasına sebep olan "Bakara" kıssasına
geliyoruz. Fakat bu hatırlatma sadece İsrailoğulları'na mahsus bir hitap
şeklinde değil, genel anlamda bir hatırlatma olarak ifade buyurulmuştur. Şöyle
ki: