2-BAKARA:
45-Şimdi bu
güzel hitaplara, baştan başa hak
ve doğru olan bu beliğ emirlere, yasaklara, ahlâkî davetlere, irşadlara
karşı söyleyecek söz yok, hepsi güzel. Fakat bu kadar zaruretler içinde
bunları yapmak kolay mı? Bu kadar ciddiyete, bu kadar doğruluğa
dayanılabilir
mi? derseniz daraldığınız zaman da ihtiyaçlarınıza sabır ve salât
(namaz)
ile yardım isteyiniz.
Bunlarla
Allah'dan yardım isteyiniz.
Sabır,
acıya katlanmak, onu geçirmek için
dayanmak ve karşı koymaktır ki, her ferahın, her başarının anahtarıdır.
Baştaki darlığın, sıkıntının geçmesi için Allah'ın yardımını celbedecek
sebeplerin birincisidir. Sabırsız ruhlar her zaman darlık içindedir.
Onların,
dünyaya ait olaylara hiç dayanıklılıkları yoktur. H er şey ister, her
şeyden
rahatsız olurlar. Genişlik zamanında eldeki nimetin kıymetini
bilmezler,
gözleri daima başkasındadır. Az bir yokluk görünce tahammül edemez,
hemen
mahvolurlar. Halbuki dünyada değişmeyen, tahavvül etmeyen hiçbir şey
yoktur.
Bunda n dolayı bir darlığa düşmüş olanlar, Allah'a kalbini bağlayarak,
bunun da Allah'ın izniyle geçeceğine iman eder ve Allah'ın yardımını,
mutluluk
ve ferah gününü temiz kalp ve olgun iman içinde beklerse sonuç kurtuluş
olur. Ve hiçbir fenalığa düşmeden kurtul u ş olur. Bunun için nefisleri
sabra alıştırmalı, insan sabrı alışkanlık edinebilmelidir. Bu
alışkanlık,
acıyı bırakmak için değil, def etmek içindir. Ve bunun (yani sabra
alışmakla
nefsi süsleyebilmenin) en iyi çaresi oruçtur. Oruç insanı, her halde,
sabra
alıştırır, tiryakilikleri tedavi eder. Bundan dolayıdır ki, buradaki
sabır,
doğrudan doğruya, oruç ile de tefsir olunabilir ve olunmuştur. Fakat
her
iki halde de burada aslî kastedilen şey, bizzat sabır mânâsıdır, oruç
bunun
bir vasıtasıdır. Bununla berab e r namazın bu konuda da büyük önemi ve
faydası vardır. İnsan yıkanır, temizlenir, ayıplarını, ayıp yerlerini
kapatır.
Bunları yapmak için emek ve mal da sarfeder. Yüzünü kıbleye çevirerek
istikametini
(yönünü) tayin eder. Kalbini iyi niyetle doldurur. Gönü l buhranlarını,
şeytan vesveselerini atarak, ruhunun birlik duruluğunu incelemeye
çalışır,
bütün uzuvlarıyle ve büyük bir saygı ile tekbirini alır ve ibadete
koyulur.
Dünyanın acılarını, tatlılarını şöyle bir tarafa atar, Hak Teâlâ'ya dua
eder, onunla konuşur. Kur'ân'ını okur, dinler, onun huzurunda hayatın
akışını,
başlangıcını, sonucunu arz eder, Kitap okur; dikilip beklemek, eğilmek,
defalarca kapanmak, yine kalkıp doğrulmak, nihayet oturup dinlenmek ve
sonunda selam ve esenliğe ermek ve o anda gaybtan ş e hadet
(görünürlüğ)e
geçerek, şehadet getirmek gibi ruhî, bedenî büyük bir nizam ve intizam
ile bir mirac yapar. Ve hiç şüphesiz bu ulvî manzaralar içinde
nefisler,
zahir (dış) ve batın (iç)larında kaybetmek üzere bulundukları intizamı
yeniden temin ederle r. Sabırdaki acılıkları da unutur veya
hafifletirler
ve bütün bunlar ilâhî yardımın celbine aracı olur. Darlıktan patlayacak
dereceye gelen o fena nefisler kuvvetlerini, itimatlarını arttırırlar,
sıkıntı zamanlarının kolaylıkla geçmesi için imkan bulurlar v e fazla
olarak
ayrıca bir saadet zevki, bir bahtiyarlık duyarlar, bir ruh kazanırlar
ve
bu sayede yalan dolan, karıştırma, hakkı gizleme, aldatma, aldanmak,
düşmanlık,
tecavüz gibi zilletlerden, düşüklüklerden kendilerini kurtarırlar ve o
yüzden gelecek çi rkin menfaatlere tenezzül etmeksizin sonunda ilâhî
yardımın
büyük tecellilerine ererler. Çünkü bütün dünyadaki beşerî ızdırabın
esası,
genel ahlâkın düşmesinde ve hak yerine batılın itibar kazanmasındadır.
Allah'ın öfkesini celbeden de budur. Yoksa Allah'ın rahmeti âleme
şamildir.
Evet ama, bu sabır, bu namaz, böyle yardım dileme kolay mı? şüphesiz bu
da kolay değil, ağır ve büyük bir iştir ama ancak hâşiîn (layıkıyle
korkanlar)e
değil, başını öne alıp düşünen saygılı kimselere ağır gelmez, hatta
zevk
v erir, meleke (alışkanlık) olur.