217-Bu âyette savaş için zaman
belirlenmediğinden dolayı, ey Muhammed! sana haram ayları, o haram aylarda savaş
etmeyi soruyorlar.
Resulullah Bedir
savaşından iki ay önce ve "İlk Bedir Savaşı"ndan döndükten sonra, amcasının oğlu
Esed kabilesinden Abdullah b. Cahş'ı, Sa d b. Ebi Vakkas, Ukâşe b. Muhsın, Ukbe
b. Gazvan, Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebîa, Süheyl b. Beyzâ, Âmir b. Rebiâ, Vakıd
b. Abdullah, Halid b. Bekr (Allah kendilerinden razı olsun) den oluşan bu sekiz
kişi ile beraber müfreze olarak göndermiş ve kumandan olan Abdullah'a bir mektup
vermiş ve iki gün gitmedikçe bu mektuba bakmamasını, sonra bakıp içindeki emri
yerine getirmesini ve arkadaşlarından hiç birine zorlamada bulunmamasını
emretmişti. Abdullah iki gün yol gidince, mektubu açıp baktığında,
"Bu
mektubuma baktığın zaman, hemen Mekke ile Taif arasındaki 'Batnı nahle' isimli
yere varıncaya kadar yürü. Orada Kureyş'i gözetle ve haberlerini bize bildir."
diye yazılı olduğunu görünce,
"Sem'an ve Taaten" (başüstüne) dedi.
Sonra
arkadaşlarına,
"Resulullah bana, Nahle'ye varıp, Kureyş'i gözetlememi,
haberlerini almamı emretti ve sizden herhangi birinize zorlamada bulunmayı, yani
sizi zorlamayı bana yasak etti. Dolayısıyla hanginiz şehit olmak ister ve
şehitliği arzularsa gelsin, istemeyen dönsün; bana gelince, ben Resulullah'ın
emrini yapacağım." dedi ve hareket etti. Arkadaşları da beraber hareket ettiler,
hiçbiri geri kalmadı, Hicaz'a doğru gittiler. Necran denilen bir madene
vardıklarında, Sa'd b. Ebî Vakkas ile Utbe b. Gazvan'ın bir gün birbiri arkasına
bindikleri binitleri kayboldu. Aramak için bu ikisi kaldılar, Abdullah ile
diğerleri gittiler, Nahle'ye indiler. Derken oraya Kureyş'in kuru üzüm ve başka
yiyecekler ve ticaret malları yüklü kervanı geldi. Kureyş'ten Amr b. Hadramî,
Osman b. Abdullah b. Muğire ve kardeşi Nevfel b. Abdullah b. Muğire ve Hişam b.
Muğire'nin kölesi Hakem b. Keysan vardı. Bunlar onların yakınlarına indiler,
Ukâşe b. Muhsin bunlara yanaşıp baktı, başını da kazıtmış idi. Bunu gördükleri
zaman emin oldular,
"Bunlar bize birşey yapamaz." dediler.
O gün
Cumadelâhirenin sonu ve ertesi günü Receb idi, bu da Haram aydı. Bundan dolayı
müslümanlar Receb girmeden çarpışmayı gerekli gördüler. Teym kabilesinden Vakıd
b. Abdullah, Amr b. Hadramî'yi bir okla öldürdü. Osman b. Abdullah ile Hakem b.
Keysan esir oldular. Nevfel b. Abdullah kaçtı, onu yakalayamadılar. Abdullah b.
Cahş ve arkadaşları kervanı ve bu iki esiri alıp Medine'ye Resulullah'a
getirdiler. Bu ganimet İslâm'da ilk ganimet ve
bu öldürme müşriklerden ilk öldürme idi.
Abdullah arkadaşlarına:
"Bu ganimetin beşte biri Resulullah'ındır." demişti ve oysa o zaman daha
"beşte bir" farz kılınmamıştı.
Geldikleri zaman Resulullah:
"Ben size
haram ayda savaşı emretmemiştim." diye buyurdu.
Abdullah:
"Ey Allah'ın
Resulü! İbnü Hadramî'yi öldürdük, akşam Recep hilâlini gördük; bilmiyoruz
Recebde mi yoksa Cumadelâhirde mi bunu yaptık." dedi.
Bundan dolayı
Resulullah o ganimetten hiçbir şey almadı. Bunu görünce, bu kişiler
mahvolduklarını zannettiler ve
"Tevbelerimiz hakkında birşey inmedikçe
kımıldamayız." dediler.
Müslümanlardan bunlara:
Bu hususta
emrolunmadığınız bir şeyi yaptınız, size savaş emredilmediği halde haram aylarda
savaş mı ettiniz?" diyenler oldu.
Kureyş de
"Muhammed ve arkadaşları
halkın geçinmeleri için gerekli şeyleri tedarik etmek üzere çalıştıkları ve
korkuda bulunanların güvencede bulunduğu haram ayları helâl saydılar, Recep
ayında kan döktüler." diye yaygara yaptılar.
Mekke'de bulunan müslümanlar da
"Bunlar bunu Cumâdelâhirede yaptılar." diye suçlamayı reddediyorlardı.
Yahudiler de bununla, Resulullah aleyhine kendi hesaplarına "tefe'ül"
ediyorlar (hayra yoruyorlar); Amr b. Hadramî'yi Vâkıd b. Abdullah öldürmüş, Amr:
"Harb mamurlaştı, (imar edildi)", Hadramî: "Savaş hazırlandı", Vâkıd b.
Abdullah: "Savaş ateşlendi" diyorlardı.
Kısacası söz çoğaldı ve tefsircilerin çoğunluğuna göre, bu âyet, bunun üzerine indi.
Ey Muhammed! Cevaben de
ki bu ayda savaş, büyük bir günahtır, fakat Allah yolundan, hak olan dinden
alıkoyma ve Allah'ı inkar ve Mescid-i Haram'dan yasaklama Mescid-i Haram
halkını, Muhammed ve arkadaşlarını ondan çıkarmak da Allah katında o savaştan ve
diğer büyük günahlardan daha büyük bir günahtır. Fitne de savaşmaktan daha
büyüktür. Öyle halkı dışarı çıkarmak, şirk ve küfür, insanları daha baştan veya
daha sonra İslâm'dan menetmek, dinsizliği yaymakla herkesi belaya sokmak, İbn-i
Hadramî'nin öldürülmesinden, daha fecîdir, daha acıdır. Oysa fitne taraftarı
olan düşmanlar güçleri yeterse sizi dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşıp
duracaklardır. Ve siz müslümanlardan herhangi biriniz dininden döner de kafir
olarak mürtetlikten tevbe etmeyerek giderse, artık bu nitelikle nitelenmiş
olanların bütün amelleri, İslâm halinde yaptıkları iyiliklerin, güzel amellerin
hepsi dünyada ve ahirette boşa gider, telafisi mümkün olmayacak bir biçimde
tutulur, yaşama hakkı kalmaz. Uğraşıp didinmeleri boşa gider ve bunlar
cehennemliktirler. O ateşte ebediyen, kalırlar. Acaba o günah olan savaşı yapan
müfrezeyi oluşturan kişiler ne olacak dersiniz?