85-87-- Sûrenin başındaki "Nice memleketler var
ki biz onları helak ettik..." (A'râf, 7/4) tehdidinin tarihî şahidleriyle bir
açıklamasına, Hz. Âdem'in yaratılmasından sonra bütün insan toplulukları ve
çeşitli kavimler üzerindeki ilâhî hakimiyyetin tecellisiyle peygamberlerin
gönderiliş hikmet ve neticelerine, şeriat ve dinlerin seyr ve tekamülüne ve
onlardaki maksatların ruhuna yönelik pek mühim hakikatleri açıklayıp aydınlatan
ve bir çok sûrede çeşitli ibret ve ikaz bakış açısından genişçe anlatılacak veya
işaret edilecek olan bu kıssalardan, Kur'ân'ın letafet (güzellik), ciddiyet ve
belağatına bilhassa itina gösterilerek okunduğu zaman bunlardan alınacak olan
ibret dersi ve ilham o kadar yüksek, açık ve boldur ki, kütüphaneler dolusu
tarih kitapları okunup araştırılacak olsa elde edilecek ders, yükselmek için
bağlanılacak ibret düsturları bunlardan başkası olmayacak ve bunların verdiği
açık ilhamı vermeyecektir. Önceki kavimlerin bütün masalları, eski eserleri,
kaleme alınan kitaplar ve meydana gelen olaylar incelenmiş olsa bunların ihtiva
ettikleri bozukluklar ve hurafeler bir araya getirilerek insanlık hayatının
başlangıç ve sonucu bakımından ifade edecekleri sabit hakikatlerin, Kur'ân'ın
söz konusu bu kıssalarında özetle işaret edilen esasların hududunu aşamadıkları
görülür. Bu kıssaların ihtiva ettikleri gerçekler, Kur'ân'ın indirilmesinden
önce dillerde ve kitaplarda o kadar bozulmuş ve hurafelerle karıştırılmış idi
ki, insanlar onları duyup dinledikçe dinî hisleri, bir çocuğun masal dinlemekten
aldığı hayalî neş'e gibi bir şey zannedecek hale gelmişlerdi. Nitekim bugün de
dinler tarihini ve edebiyatı bu ruh hali ile takip etmek isteyenler pek çoktur.
Tefsircilerden bir kısmı, özellikle öncekiler bu kıssalar etrafında, Kur'ân'ın
indirilmesinden önce anlatılagelen çeşitli rivayet ve hikayeleri nakl etmişler
ve bununla Kur'ân'ın onlardaki bozulmaları nasıl bertaraf ettiğine ve insanları
hayalden hakikate nasıl götürdüğüne dair bir mukayese dersi vermişlerdir. Fakat
tefsir mütalaasına ehil olmayan bir çok kimse de bu nakilleri, kıssaların
tefsiri gibi telakki etmiş ve Kur'ân'da anlatılan hususlardan ziyade bu
rivayetlerin arkasında koşarak Kur'ân'ın açtığı hakikat yolundan aksi yönde
istifadeye kalkışmışlar ve dini, sünnetin dışında mücerred yorumlarda ve garip
rivayetlerde aramak sevdasına düşmüşlerdir. Bunlara karşılık, sırf tabii kalmak
isteyenler de, önceki insanları hiç hesaba katmayarak harika cinsinden olan ve
dillerde destan şeklinde dolaşan bu nakilleri "öncekilerin masalları" deyip
geçmişler veya mutlak surette tabiate bağlama yolunu seçmişlerdir. Kur'ân ise,
hakikatin bu ikisi arasında bulunduğunu anlatmak için söz konusu kıssaları ne
kadar güzel tebliğ etmiş ve ne ciddi bir şekilde tasvirini yapmıştır.
Dolayısıyla bunları her kıssanın mevzu ve gayesine, tasvir tarzı ve
münakaşasına, yani her peygamberin davetinin aslına ve davetinin tebliğ biçimi
ve ispatına ve kavmiyle olan münakaşalarının üslubuna, soru ve cevabın kapsadığı
ilmi gerçeklere ve edebi kurallara, neticede iman ve küfrün sonucuna sonra bütün
kıssalar arasındaki ortak değere, yükseliş ve gelişme ahengine ayrı ayrı ve
birlikte göz atarak son derece ibretli bir tarzda okumalı ve bunlardan tarih
sahnesinden silinen kavimlerin yaşantılarıyla düşüş ve helaklerine yol açan
sebebleri çıkararak gelecek için ibret almanın yollarını öğrenmelidir.
Görülecektir ki, bütün düşüş ve yok olma sebepleri, Hakk'ın emrini dinlememeye, Allah'ın rehber olarak gönderdiği önderlerin kıymetini bilmemeğe ve sonuçta şükrün yerine nankörlüğü koymaya bağlıdır. Hak dini, insanlığın koyduğu sosyal bir kurum değil, sağlam ve mutlu bir sosyal kurumun aslını ve hareket tarzını teşkil eden ilâhî bir müessesedir. Ve her milletin hayat ve mutluluk kabiliyyeti, kalbini verdiği yaratıcının şanıyla uyum içindedir. Onun için hepsi hiç, ancak Allah'ın dini haktır. İnsanlara gök kapılarını açacak olan kanun, Zeyd ve Amr'ın kanunları, arzu ve hırslı istekleri değil, yaratma ve emretme hakkı kendisinde olan âlemlerin Rabbi'nin kanunudur. Yoksa dünya bir tarafa toplansa, bir yaprağın tabi olduğu düşüş ve yükseliş kanununun ilâhî konumunu değiştirmeğe güç yetiremezler. Nitekim insanları bela tufanlarından kurtaracak olan kurtuluş gemisi de, Allah'ın kanunundan başkasıyla inşa edilemez.
Peygamberlerin hatibi
Şuayb (a.s)'ın bu tebliğine karşı: