7-ARAF
SÜRESİ
131- Nitekim küfrü ve zulmü huy edinmiş olan
Firavun kavmi, bu ilâhî uyarılardan sonra uyanmadılar da kendilerine iyilik
geldiği zaman, (refah geldiği sıralar) bu sırf bize ait dediler, ve kendilerine
bir fenalık, bir kıtlık ve sıkıntı ve herhangi bir musibet gelirse Musa ile
yanındakilere uğursuzluk isnad ederler, tatayyür ve teşe'üm eylerler onların
uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bak, onların tâirleri ancak Allah katındadır. Yani
uğur veya uğursuzluk sayılacak kuşları, bütün talihleri, bahtları, yaratılıştan
iyi veya kötü bütün nasipleri ancak Allah katındadır "hepsi Allah katındandır"
(Nisâ, 4/78), ve lâkin çokları bilmezler. Bilmedikleri için de şuna buna isnad
ederler. Yahut uğursuzluğun sebebi ancak Allah katındadır. Başlarına gelen ve
gelecek olan musibetler ancak Allah tarafındandır da çoğu bunu bilmezler. (İsra,
17/13. âyetin tefsirine bkz.) Cahiliye devrinde "ıyâfet-i tayr" denilen bir
falcılık geleneği vardı. Bir yere gidecekleri zaman bir kuş uçururlar, kuş sağa
giderse uğur, sola giderse uğursuzluk sayarlardı. Yine bunun gibi, karga ve
benzeri kuşların çığlık atmasından da uğursuzluk anlamı çıkarırlardı. Bundan
dolayı herhangi bir şeyden uğursuzluk beklemeye, yani uğursuzluk sayıp
kuşkulanmaya "tatayyür" denilmiş, gerek kuş, gerek başka şey olsun şom kabul
edilen şeylere de "tayr, tâir, tıyâre" adı verilmiştir. Gerçi esas itibariyle
uğur veya uğursuzluktan daha genel anlamlıdır. Fakat hep şom olan şeylerde
kullanılmıştır ve tatayyür de daima uğursuzluk demek olmuştur. Hz. Peygamber
(s.a.v.) "Uğursuzluk ve baykuş yoktur." hadis-i şerifi ile "tıyereyi" yasaklamış
ve iptal etmiştir. Bununla beraber cahiliye âdeti olan bu tatayyür meselesine
avam arasında çoğunlukla rastlanılır. Mesela, bizim ülkemizde baykuşla
uğursuzluk düşüncesine kapılanlar pek çoktur. Hatta hüma kuşu mutlulukta, baykuş
uğursuzlukta birer atasözü gibi edebiyatımıza girmiştir. İşte Arapça "tâir"
deyimi de böyle baykuş gibi uğursuzluk sebebi sayılan her hangi bir kuş veya
hümâ gibi uğur veya baykuş gibi uğursuzluk sayılan mutlak kuş mânâsından,
istiare yoluyla şer sebebi mânâsına veya hayır sebebi mânâsına kullanılır ki,
şer sebebi için kullanıldığında baykuş, hayır sebebi için kullanıldığında talih
kuşu, baht kuşu demek gibidir. Bundan başka bir de Araplar "Malı kavim arasında
uçurdum da her birine kendi hissesi uçtu, yani nasibi erdi." derler. Nitekim
bizim dilimizde de şuradan buradan keyfe göre gelen mallara da "tayyarat"
denildiği bilinmektedir. Bu açıdan ele alındığında bir kimsenin kaderden uçan
nasibi, kısmeti, bahtı, talihi, şansı mânâsına gelir. Firavun kavminin bahtına
bakınız ki Allah Teâlâ, onlara, Musa gibi ulu bir peygamber göndermiş, başlarına
böyle bir devlet ve talih kuşu uçurmuş da onlar bununla kendilerini mutlu ve
bahtiyar bilecek ve ona uyup huzur bulacak yerde tutmuşlar onu ve ona uyanları,
kendileri için uğursuzluk sebebi saymaya kalkmışlar. İşte ilâhî takdirden kendi
hisselerine düşen nasipleri bu bedbahtlık, bu kalb katılığı olmuştur. Bu şom
düşünce, bu anlayışsızlık, bu bozuk ruh hali, onların Allah katında sabit olan
uğursuzluklarının esas sebebi olmuş, tairleri de böylece kendi boyunlarına
takılmıştır. Bu ne bahtsızlıktır ki, uyansınlar ve kendilerine gelsinler diye
Allah, kendilerini sıkıntıya düşürdükçe şomluğun sebebi kendi amelleri olduğunu
bilmediler de Musa'dan bildiler.
Ana Sayfa