26-27-Rivayet olunuyor ki, Mekke'nin fethi üzerine
Resulullah efendimiz, ümmetine, Fars ve Rum mülklerini vaad etmişti.
Münafıklar ve yahudiler, "Heyhat, heyhat, Muhammed nerede, Fars ve Rum
nerede! Onların güç ve kuvvetleri bundan pek fazla, Muhammed'e Mekke ve
Medine yetmedi mi ki, bir de Fars ve Rum devletlerini istiyor?"
dediler. Daha önce Ahzab (Hendek Savaşı) senesinde Resulullah,
kazılacak hendeği belirlemiş, Medine halkından her on kişiye kırk
arşınlık yer göstermişti. Amr b. Afv, Selman-ı Farisi, Huzeyfe, Numan
b. Mukrin ve Ensardan altı kişi kendilerine verilen kırk arşınlık
sahada çalışıyorlardı, kazarlarken hendeğin orta yerinde büyük bir kaya
çıktı. Kayayı kırmaya uğraşırlarken demir külünkler kırıldı. Çok
çalıştılar, taşı kıramadılar, ondan çok az birşey koparabildiler.
Selman'a,
"Çık Resulullah'a durumu haber ver, ne emrediyorsa öğren
gel." dediler.
Selman gitti, Resulullah bir gölgelik yapmış içinde
oturuyordu, durumu kendisine arzetti. Resulullah Selman ile beraber
hendeğe indi, diğer dokuz kişi de orada idiler. Resulullah Selman'ın
elinden külüngü aldı, taşa bir vurdu, taş çatladı ve öyle bir kıvılcım
çıktı ki, karanlık bir odadaki kandil gibi etrafı aydınlattı.
Resulullah bir fetih tekbiri aldı, oradakiler de tekbir getirdiler.
İkinci bir darbe daha indirdi, öyle bir şimşek daha çaktı ve yine öyle
bir tekbir aldılar, üçüncü bir darbe daha vurdu, taşı parçaladı ve yine
öyle bir şimşek daha çaktı. Aynı şekilde bir tekbir daha aldılar. Sonra
Selman'ın elini tutup hendekten çıktı.
Selman,
"Anam, babam sana feda
olsun ya Resulullah, hiç görmediğim bir şey gördüm." dedi.
Resulullah,
oradakilere dönerek.
" Bakınız Selman ne söylüyor?" dedi.
Onlar da,
"Evet ya Resulullah." dediler.
Buyurdu ki:
"İlk darbeyi vurdum,
gördüğünüz gibi bir şimşek çaktı, bundan bana Hıyre'nin ve Medain-i
Kisra'nın (Kisra'nın şehirleri) kasırları (köşkleri) aydınlandı, Cibril
de bana haber verdi ki, ümmetim bunlara muhakkak galip gelecek; sonra
ikinci darbeyi vurdum, gördüğünüz gibi yine şimşek çaktı, bundan da
bana Rum diyarının kırmızı köşkleri aydınlandı, Cibril bana haber verdi
ki, ümmetim bunlara muhakkak galip gelecek. Sonra üçüncü darbeyi
vurdum, gördüğünüz şimşek çaktı, bundan da bana San'a'nın köşkleri
aydınlandı. Cibril de haber verdi ki, ümmetim muhakkak bunlara galebe
edecektir. Müjdeler olsun!"
Bunun üzerine müslümanlar pek sevindiler.
"Elhamdülillah, (Allah'a hamdolsun) bu bir doğru vaattir. Kazıdan sonra
bize büyük bir nusret vaad olunuyor." dediler.
Münafıklar ise,
"Ne
acaip insanlarsınız, Muhammed sizi boş ümitlere düşürüyor, asılsız
vaatlerde bulunuyor, Medine'den Hıyre ve Rum kralının şehirlerinin
köşklerini gördüğünü ve bunların sizce fetholunucağını söylüyor,
halbuki muharebeye çıkmaya bile gücünüz yetmiyor da korkunuzdan hendek
kazıyorsunuz" dediler ki, Ahzab Sûresi'nde "O vakit münafıklarla
kalblerinde hastalık olanlar diyorlardı ki, Allah'ın ve Resulünün bize
vaad ettiği şeyler boş şeylerdir." (Ahzab, 33/12) âyeti bu olay
hakkında nâzil olmuştu. Bu iki âyetin de o zamanlar veya yukarıda
geçtiği üzere Mekke fethinden sonra nazil olduğu rivayet edilmiştir.
Daha yukarıda Rum meliklerine güvenen Necran hıristiyanları dolayısı
ile nazil olduğu da yine zikredilmiş idi. Buna göre nüzulünde değilse
bile sözün gelişinde bunlara işaret vardır.
Bu âyetlerin faziletleri hakkında bir hayli haberler varid olmuştur. Bunlardan biri Ebu Eyyub el-Ensari'den ve Hz. Ali'den rivâyet olunduğu üzere, Resulullah buyurmuştur ki: Fatihatü'l-Kitab, Âyete'l-Kürsî, bir de Âl-i İmran'daki "Şehidallahu ennehu..."den a (3/17-18) kadar, den 'a (3/26-27) kadar iki âyet nazil oldukları zaman, Allah Teâlâ ile aralarında hiç bir hicab bulunmaksızın Allah'ın arşına yapışarak, "Ya Rab! Bizi yeryüzüne ve sana isyankar olanlara indiriyorsun." dediler. Allah Teâlâ da,
"Ahdim olsun, sizi her namazın arkasında okuyan herhangi bir kimsenin kusurlarına bakmayarak makamını cennet kılacağım, onu kutsal huzurda iskan edeceğim, her gün kendisine yetmiş kerre nazar edeceğim ve yetmiş türlü ihtiyacını yerine getireceğim ki, bunun en aşağısı mağfirettir. Ve onu her bir din düşmanından hasetçinin şerrinden koruyacağım ve mağrifet eyleyeceğim." buyurdu.
Said b. Cübeyr'den rivâyet olunduğu üzere, Medine etrafında üçyüz altmış put vardı, bu âyet-i kerime nazil olduğu zaman yerlere kapanıp secde ettiler.
Ebussuud, tefsirinde der ki, "Bazı
kitaplarda şöyle bir
kudsi hadis vardı:
"Ben azimüşşan olan
Allah, hükümdarlar hükümdarıyım.
Hükümdarların kalbleri ve alınları benim elimdedir. Kullar bana itaat
ederlerse ben de onları onlara rahmet kılarım ve eğer kullar bana isyan
ederlerse, ben de onları onlara ceza kılarım; şu halde hükümdarlara
sövmekle meşgul olmayın ve fakat bana tevbe ve müracaat eyleyin ki,
onları size doğru meylettireyim."
Bu hadisin içeriği ile "siz nasıl olursanız, başınıza öyleleri yönetici olur." hadis-i şerifinin mânâsı aşağı yukarı aynıdır.
İşte Allah'ı böyle bilmeli, böyle tanımalı ve bu
tanıyışla ona bağlılık göstermeli ve sığınmalıdır. Şimdi bunu bilen ve
Allah'dan nusret ve yardım isteyen müminlere şunu anlat: