3-AL-İ
İMRAN
134-Bu cennetin müttakî (Allah'tan
gereğince korkan)ler
için hazırlanmış olduğu gösteriliyor. Ve bu korunmanın sadece şirkten
sakınmak mânâsına genel bir korunma olmadığı anlatılmak için bu
müttakîler, özel vasıflarla vasıflandırılıyor ki, birinci olarak
"serra", sürûr (sevinç) veren durum; "darrâ", zarar ve sıkıntı veren
durum demektir ki, hâl-i yüsur ve hâl-i usür, (sürûr hali ve gam hali);
hayat ve vasiyyet hali suretiyle ölüm hali; evlat ve akrabaya harcama
gibi sevinç veren infak; düşmanlara karşı masraf gibi zarar ve sıkıntı
veren harcama halleri; kolaylaştırıcı kimselere ziyafet ve hediye;
sıkıntıda olan fakirlere sadaka mânâlarından her biriyle tefsir
edilmiştir. Buna göre açık olan genellemedir. Gayz, hoşlanmadık bir
şeye karşı insan tabiatın heyecanının yani öfke demektir ki, gadab
(kızgınlığ)ın aslıdır. Ve ondan farkı vardır. Deniliyor ki, her halde
gadabın arkasında intikam alma isteği vardır. Veyahut gadab
(kızgınlık), istemeden yüzde ve uzuvlarda görünür. Gayz ise yalnız
kalpte kalabilir. Bir de Allah'a gazab isnat edilir de, gayz isnat
edilmez. "Kezm = " dolu bir kırbanın (deriden yapılmış su kabı) ağzını
bağlamaktır ki, burada öfkesini yutup tutmak, zarar gördüğü kimselere
karşı kudreti bulunduğu halde intikama kalkışmamak ve hatta hoş olmayan
bir hâl göstermeyip hazmetmek ve sabretmektir. Kötülük edenlere karşı
afv ile muamele edenler. Affetmek hakkında birçok nebevî hadis varid
olmuştur. Bu cümleden olarak buyurulmuştur ki: "Kıyamet günü, nerede
ecir (sevab)leri Allah üzerinde olanlar, cennete girsinler." diye bir
çağırıcı bağıracak. "Ecri Allah üzerinde olan kim?" denilecek. Bunun
üzerine, affetmiş olanlardan başka kimse kalkamayacaktır. İşinde iyilik
yapan bütün iyilikseverleri kapsayıcıdır. (İhsanın mânâsı için Bakara
sûresi 112. âyetine bakınız).
135-İkinci olarak "Onlar fâhişe işledikleri veya
nefislerine zulmettikleri zaman..." Fahişe, zina gibi çok çirkin olan
fiil; nefse zulüm de herhangi bir günah. Yahut fahişe, başkasıyla
ilgisi olan günah. Nefse zulüm de başkasıyla ilgisi olmayan günah
demektir. Müttakilerin ikinci kısmı insanlık hali böyle bir kötülük
yaptıkları veya herhangi bir günah işledikleri zaman, hemen Allah'ı
hatırlarlar da haya ve korkularından günahlarına hemen istiğfar
ederler. Yaptığına nedamet edip kalbiyle ve diliyle affedilmesini diler
ve o günahı örttürecek iyiliklere koşuşurlar. Gerçekte günahları da
gafûr (affedici), rahim olan Allah'dan başka kim bağışlar? Öyle ya,
affedenleri, iyilik yapanları seven şânı büyük Allah'dan çok affetmeye
ve bağışlamaya gücü yeten kim düşünülebilir? İşte herhangi bir günah
sonunda derhal Allah'dan utanıp da hemen tevbe ve istiğfar edenler, ve
yaptıkları günahlarda, bile bile, ısrar etmeyenler
,